Kırmızı Et mi Daha Proteinli, Tavuk mu? – Bir Sofranın, Bir Ailenin Hikâyesi
Selam dostlar
Bugün size bilimsel bir tartışma değil, biraz duygusal bir hikâye anlatacağım. Hani şu “kırmızı et mi daha proteinli, tavuk mu?” sorusu var ya, bizim evde yıllardır bitmeyen bir konudur o. Ama bu mesele sadece beslenme değil, aslında hayatın ta kendisidir.
---
Akşam Sofrasında Başlayan Büyük Tartışma
Bir pazar akşamıydı…
Dışarıda yağmur ince ince yağıyordu, televizyon arka planda haberleri fısıldıyor, sofrada taze pişmiş tavuk kokusu dolaşıyordu.
Masada üç kişi:
- Baba Cemal, tipik bir “çözüm odaklı” adam. Hayatta her şeyi stratejiyle çözmeye alışmış.
- Anne Aysel, her daim empatik, yemeğe duygusunu da katmadan pişiremeyen bir kalp kadını.
- Ve tabii ki Oğulları Mert, 20 yaşında, spor salonuna gidip kaslarını sayan bir genç adam.
Mert, tavuğa kaşını kaldırarak baktı:
“Anne, yine tavuk mu? Kırmızı et yesek ya. Protein açısından çok daha iyiymiş.”
Aysel Hanım kaşığı elinden bırakmadan gülümsedi:
“Oğlum, protein sadece kas değil, gönül de ister. Tavuk da sever insanı. Hem bütçeyi de düşünmek lazım.”
Cemal Bey hemen devreye girdi, o meşhur stratejik tonuyla:
“Bilimsel konuşalım. 100 gram tavukta yaklaşık 25 gram protein var, kırmızı ette de ortalama 26-27 gram. Fark neredeyse yok. Önemli olan pişirme yöntemi.”
Aysel Hanım içten içe gülümsedi.
Onu tanıyan herkes bilirdi, Cemal bir şeyin gramına kadar hesap yapmadan rahat edemezdi.
Ama bu sefer mesele sadece besin değeri değil, biraz da “kimin haklı olduğu” meselesine dönüşüyordu.
---
Erkeklerin Dünyasında: Protein, Güç ve Strateji
Cemal Bey için mesele basitti:
“Et = güç.”
O, çocukluğunda sofrada kırmızı etin az bulunduğu günlerden gelen bir adamdı.
Her lokmayı “geleceğe yatırım” gibi görür, kaslarını değil, ailesini koruyacak gücü düşünürdü.
Mert ise başka bir kuşaktandı.
O, protein tozlarıyla büyümüş, tavuk göğsünü gramla tartan bir neslin çocuğuydu.
Babasıyla aynı masada otururken bile, Google’da “tavuk mu daha proteinli kırmızı et mi” yazısını aratıyordu.
“Baba, bak burada yazıyor; kırmızı ette daha fazla kreatin var, kas gelişimi için daha iyi.”
Cemal gülümsedi, gözlüğünü düzeltti:
“Oğlum, kas kadar sabır da lazım. Ben sabırla büyüdüm. Sen etin değil, emeğin proteinini al.”
Sofrada bir sessizlik oldu.
Mert’in elindeki kaşık havada asılı kaldı.
Annesi, o an aralarındaki o görünmez bağı hissetti — erkeklerin dilinde sevgi, stratejiyle konuşulurdu.
---
Kadınların Sofrasında: Duygular, Empati ve Besin Değeri
Aysel Hanım, o akşamki yemeği hazırlarken sadece “protein” düşünmemişti.
Onun için her yemek bir hatıraydı.
Tavuk, öğrencilik yıllarından kalan mütevazı sofraları; kırmızı et ise bayram sabahlarını hatırlatıyordu.
O sofrada protein oranı değil, duygular ağır basardı.
Cemal’in stratejik hesaplarına, Mert’in spor odaklı konuşmalarına karşılık o hep yüreğiyle pişirirdi:
“Biraz tavukla da doyulur, biraz sevgiyle de.”
Bir keresinde komşusu Sevim gelmişti, “Aysel abla, kırmızı etin yerini hiçbir şey tutmaz,” demişti.
Aysel gülerek yanıtlamıştı:
“Benim için kırmızı et, tavuğa küs olunca yenir.”
Bu sözü, Cemal yıllardır unutmamıştı.
---
Bir Gün, Tavuk da Konuştu! (Mecazen Tabii
)
O akşam Mert tabakla oynarken içinden geçirdi:
“Tavuk da haksızlığa uğruyor aslında. Herkes onu ucuz, basit sanıyor.”
Tam o sırada mutfaktan gelen koku…
Mis gibi baharatlı, nar gibi kızarmış bir tavuk kokusu yayıldı odaya.
Sanki tavuk kendi onurunu savunur gibi parlıyordu masada.
Mert, bir lokma aldı.
Sessizlik…
Sonra yüzünde istemsiz bir gülümseme belirdi.
“Anne, bu mükemmel olmuş. Belki de mesele proteinde değilmiş.”
Cemal kaşlarını kaldırdı:
“Ne demek istiyorsun oğlum?”
“Yani, kası et yapar ama yüreği anne doyurur.”
Aysel’in gözleri doldu.
Baba-oğul ilk defa aynı fikirdeydi — protein sayılabilirdi ama sevgi ölçülemezdi.
---
Forumdaşlara Dönelim: Sizce de Sofra Sadece Protein mi?
Dostlar, işte o akşamdan sonra bizim evde “kırmızı et mi tavuk mu” tartışması bitti.
Çünkü anladık ki mesele etin rengi değil, sofranın anlamıydı.
Kırmızı etin proteini bedeni besler, tavuk yüreği ise aileyi.
Erkekler strateji kurar, kadınlar o stratejiyi duyguyla tamamlar.
Birinin “hesapla” dediği yerde, diğeri “hisset” der.
Ve işte bu yüzden her aile, bir sofranın etrafında yeniden kurulur.
---
Sonuç: Protein Değil, Paylaşım Güç Verir
O günden sonra Cemal Bey hâlâ kırmızı etin faydalarını anlatmaya devam ediyor,
Mert hâlâ antrenmanlardan sonra tavuğa sarılıyor,
Aysel Hanım ise hâlâ her yemeği sevgiyle karıştırıyor.
Ama aralarındaki denge değişti.
Artık sofrada “hangi et daha iyi” değil, “birlikte yemek ne güzel” konuşuluyor.
Çünkü dostlar, hayatta bazı tartışmalar kazananla bitmez — paylaşımla biter.
Protein ölçülür ama sevgi pişirilir.
Ve o sofrada, hangi etin daha proteinli olduğu değil, kimlerle oturulduğu önemlidir.
---
Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?
Sizin evde de böyle “tavuk mu kırmızı et mi” tartışmaları oluyor mu?
Erkek tarafı hesap mı yapıyor, kadın tarafı duygu mu katıyor?
Belki de sofralarımızın lezzeti tam da bu farktan geliyor…
Hadi anlatın bakalım —
Sizin evde hangi et daha proteinli, hangisi daha anlamlı?


Selam dostlar

Bugün size bilimsel bir tartışma değil, biraz duygusal bir hikâye anlatacağım. Hani şu “kırmızı et mi daha proteinli, tavuk mu?” sorusu var ya, bizim evde yıllardır bitmeyen bir konudur o. Ama bu mesele sadece beslenme değil, aslında hayatın ta kendisidir.
---
Akşam Sofrasında Başlayan Büyük Tartışma
Bir pazar akşamıydı…
Dışarıda yağmur ince ince yağıyordu, televizyon arka planda haberleri fısıldıyor, sofrada taze pişmiş tavuk kokusu dolaşıyordu.
Masada üç kişi:
- Baba Cemal, tipik bir “çözüm odaklı” adam. Hayatta her şeyi stratejiyle çözmeye alışmış.
- Anne Aysel, her daim empatik, yemeğe duygusunu da katmadan pişiremeyen bir kalp kadını.
- Ve tabii ki Oğulları Mert, 20 yaşında, spor salonuna gidip kaslarını sayan bir genç adam.
Mert, tavuğa kaşını kaldırarak baktı:
“Anne, yine tavuk mu? Kırmızı et yesek ya. Protein açısından çok daha iyiymiş.”
Aysel Hanım kaşığı elinden bırakmadan gülümsedi:
“Oğlum, protein sadece kas değil, gönül de ister. Tavuk da sever insanı. Hem bütçeyi de düşünmek lazım.”
Cemal Bey hemen devreye girdi, o meşhur stratejik tonuyla:
“Bilimsel konuşalım. 100 gram tavukta yaklaşık 25 gram protein var, kırmızı ette de ortalama 26-27 gram. Fark neredeyse yok. Önemli olan pişirme yöntemi.”
Aysel Hanım içten içe gülümsedi.
Onu tanıyan herkes bilirdi, Cemal bir şeyin gramına kadar hesap yapmadan rahat edemezdi.
Ama bu sefer mesele sadece besin değeri değil, biraz da “kimin haklı olduğu” meselesine dönüşüyordu.
---
Erkeklerin Dünyasında: Protein, Güç ve Strateji
Cemal Bey için mesele basitti:
“Et = güç.”
O, çocukluğunda sofrada kırmızı etin az bulunduğu günlerden gelen bir adamdı.
Her lokmayı “geleceğe yatırım” gibi görür, kaslarını değil, ailesini koruyacak gücü düşünürdü.
Mert ise başka bir kuşaktandı.
O, protein tozlarıyla büyümüş, tavuk göğsünü gramla tartan bir neslin çocuğuydu.
Babasıyla aynı masada otururken bile, Google’da “tavuk mu daha proteinli kırmızı et mi” yazısını aratıyordu.
“Baba, bak burada yazıyor; kırmızı ette daha fazla kreatin var, kas gelişimi için daha iyi.”
Cemal gülümsedi, gözlüğünü düzeltti:
“Oğlum, kas kadar sabır da lazım. Ben sabırla büyüdüm. Sen etin değil, emeğin proteinini al.”
Sofrada bir sessizlik oldu.
Mert’in elindeki kaşık havada asılı kaldı.
Annesi, o an aralarındaki o görünmez bağı hissetti — erkeklerin dilinde sevgi, stratejiyle konuşulurdu.
---
Kadınların Sofrasında: Duygular, Empati ve Besin Değeri
Aysel Hanım, o akşamki yemeği hazırlarken sadece “protein” düşünmemişti.
Onun için her yemek bir hatıraydı.
Tavuk, öğrencilik yıllarından kalan mütevazı sofraları; kırmızı et ise bayram sabahlarını hatırlatıyordu.
O sofrada protein oranı değil, duygular ağır basardı.
Cemal’in stratejik hesaplarına, Mert’in spor odaklı konuşmalarına karşılık o hep yüreğiyle pişirirdi:
“Biraz tavukla da doyulur, biraz sevgiyle de.”
Bir keresinde komşusu Sevim gelmişti, “Aysel abla, kırmızı etin yerini hiçbir şey tutmaz,” demişti.
Aysel gülerek yanıtlamıştı:
“Benim için kırmızı et, tavuğa küs olunca yenir.”
Bu sözü, Cemal yıllardır unutmamıştı.
---
Bir Gün, Tavuk da Konuştu! (Mecazen Tabii

O akşam Mert tabakla oynarken içinden geçirdi:
“Tavuk da haksızlığa uğruyor aslında. Herkes onu ucuz, basit sanıyor.”
Tam o sırada mutfaktan gelen koku…
Mis gibi baharatlı, nar gibi kızarmış bir tavuk kokusu yayıldı odaya.
Sanki tavuk kendi onurunu savunur gibi parlıyordu masada.
Mert, bir lokma aldı.
Sessizlik…
Sonra yüzünde istemsiz bir gülümseme belirdi.
“Anne, bu mükemmel olmuş. Belki de mesele proteinde değilmiş.”
Cemal kaşlarını kaldırdı:
“Ne demek istiyorsun oğlum?”
“Yani, kası et yapar ama yüreği anne doyurur.”
Aysel’in gözleri doldu.
Baba-oğul ilk defa aynı fikirdeydi — protein sayılabilirdi ama sevgi ölçülemezdi.
---
Forumdaşlara Dönelim: Sizce de Sofra Sadece Protein mi?
Dostlar, işte o akşamdan sonra bizim evde “kırmızı et mi tavuk mu” tartışması bitti.
Çünkü anladık ki mesele etin rengi değil, sofranın anlamıydı.
Kırmızı etin proteini bedeni besler, tavuk yüreği ise aileyi.
Erkekler strateji kurar, kadınlar o stratejiyi duyguyla tamamlar.
Birinin “hesapla” dediği yerde, diğeri “hisset” der.
Ve işte bu yüzden her aile, bir sofranın etrafında yeniden kurulur.
---
Sonuç: Protein Değil, Paylaşım Güç Verir
O günden sonra Cemal Bey hâlâ kırmızı etin faydalarını anlatmaya devam ediyor,
Mert hâlâ antrenmanlardan sonra tavuğa sarılıyor,
Aysel Hanım ise hâlâ her yemeği sevgiyle karıştırıyor.
Ama aralarındaki denge değişti.
Artık sofrada “hangi et daha iyi” değil, “birlikte yemek ne güzel” konuşuluyor.
Çünkü dostlar, hayatta bazı tartışmalar kazananla bitmez — paylaşımla biter.
Protein ölçülür ama sevgi pişirilir.
Ve o sofrada, hangi etin daha proteinli olduğu değil, kimlerle oturulduğu önemlidir.
---
Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?
Sizin evde de böyle “tavuk mu kırmızı et mi” tartışmaları oluyor mu?
Erkek tarafı hesap mı yapıyor, kadın tarafı duygu mu katıyor?
Belki de sofralarımızın lezzeti tam da bu farktan geliyor…
Hadi anlatın bakalım —
Sizin evde hangi et daha proteinli, hangisi daha anlamlı?


